“Türkiye’de en uzun süre iktidarda kalan parti” unvanına sahip AK Parti, 21 yaşına girdi. Döneminde, kapatma davasından e-muhtıraya, Gezi Parkı protestolarından 15 Temmuz darbe girişimine kadar birçok siyasi ve toplumsal olay yaşayan AK Parti, tüm bu gelişmelere karşın geçen 21 yılda girdiği bütün seçimlerden birinci olarak çıktı.

15 Temmuz sonrası MHP ortaklığı ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçen AK Parti, 2018 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Meclis çoğunluğunu ise ancak MHP desteğiyle sağlayabildi. Son iki yılda içinden daha önce partide kritik görevler üstlenmiş Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın liderliğinde kurulan iki parti çıkaran AK Parti, bugün en kritik seçimlerinden birine hazırlanıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da, “kritik bir dönüm noktası” olarak nitelendirdiği 2023 seçimlerini kamuoyunun nabzını tutan araştırmacılarla, akademisyenlerle konuştuk. Uzmanlar “doruk noktasına ulaşan” AK Parti’nin 21 yıldaki değişim ve dönüşümünü anlattı, yapılacak seçimlerin AK Parti’nin “en zorlu seçimi” olduğunu söyledi.

Ticaret'ten vatandaşların Suriye'ye geri dönüşlerine özel genelge Ticaret'ten vatandaşların Suriye'ye geri dönüşlerine özel genelge

‘TOPLUMDAKİ TÜM İNANÇ KESİMLERİNE YÖNELİK VAADİ HİÇBİR ZAMAN OLMADI’

Prof. Dr. Ülkü Doğanay’a göre, AK Parti’nin 21 yıllık iktidarında dönüm noktaları var. Kuruluşundaki AK Parti ile 2007 seçimlerini kazanan AK Parti arasında farklar olduğunu belirten Doğanay, 2011 yılında ise “kırılma” olduğunu söyledi. AK Parti’nin kuruluşunda kendisini muhafazakâr olmakla birlikte “demokrat bir parti” olarak tanımladığını, Türkiye’nin uluslararası alandaki konumunu ve ülke içindeki ilişkilerini “demokratiklik vaadi” üzerinden kurmayı hedeflediğini vurgulayan Doğanay’a göre, iktidarın “demokrasi” algısı oldukça sınırlı bir alana denk düştü. 

AK Parti’nin ilk yıllarında, “Seçmeniyle temas halinde ve onlardan biri olan parti” görüntüsü çizdiğini söyleyen Doğanay, bugün gelinen aşamada “halkla ve yurttaşla” kastettiği şeyin “kendi siyasi tabanı” olduğunu belirtti. Doğanay şöyle devam etti: “AKP’nin hiçbir zaman yurttaşlarla kurduğu ilişkide ‘yurttaşların hizmetçisi olan’, onun ihtiyaçlarına yanıt vermek ve güvenliğini sağlamak gibi bir devlet anlayışı yok. Toplumdaki tüm inanç kesimine yönelik vaadi hiçbir zaman olmadı. ‘Yaratılanı yaratandan dolayı severiz’ demiş olsa da aslında belli Sünni, Müslüman çoğunluğun özgürlükleri kastediliyordu. Bunları teminat altına aldığını düşündüğü dönemle, başörtüsü yasakları ortadan kalktı, cemaatle ilişkilerini güçlendirerek bürokrasiyi kontrol altına alabildiği dönemde özgürlük vaadi de ortadan kalktı ve hem Avrupa Birliği’nden hem de özgürlük vaadinden tümden uzaklaştı. Kendince dini inanç özgürlüğünü sağladığını düşündüğü andan itibaren ülkede özgürlük sorunu kalmadı, yurttaşın da taleplerinin dinlenmesini gerektirecek bir durum kalmadı.”

‘AKP AÇISINDAN YURTTAŞTAN YANA HİÇBİR TALEP MEŞRU DEĞİL’

Doğanay, 2013 yılında yaşanan Gezi protestolarını hatırlattı. AK Parti’nin parkın korunmasına yönelik talebin meşruiyetinin olmadığını düşündüğünü, kadın hareketi ve LGBTİQ+ hareketinin taleplerinin, HDP’nin yaşadıklarının, Kürtlerin taleplerinin yok sayılması gibi örneklerde de bu durumun açığa çıktığını belirtti. Doğanay, “Şimdi Cemevlerini ziyaret ediyorlar ama orada da onu görüyorsunuz. Alevi örgütleri yıllardır ibadethane statüsünü talep ediyor ama yok. Çünkü AKP açısından yurttaştan yana hiçbir talep meşru değil” dedi.

Doğanay şöyle devam etti: “Üzerine bir de Başkanlık sistemi çıktığı andan itibaren bu talebi dile getirmenin aracı kurumları da ‘düşman’ olarak görmeye başladı. Bütün sivil toplum örgütleri, tarafsız basın, hepsi düşmanlaştırıldı. AKP de bu şekilde büyüdü. Siz halktan gelen hiçbir talebi yanıtlamazsanız, o talebin dile getirilmesini dahi kabul edilemez bulursanız o zaman halkla temas etmeyen, hatta bundan çekinip korkan bir yönetim anlayışına doğru gidiyorsunuz demektir.”

AK PARTİ ÇAĞA AYAK UYDURAMADI’

AK Parti’nin 21 yılında hem süreklilik hem de kırılmalar olduğunu söyleyen Doğanay’a göre, iktidarın geldiği aşama siyaset bilimciler tarafından tahmin edilebilirdi. AK Parti’nin kuruluş metinlerine bakıldığında katılım, demokratikleşme, yurttaşlık başlıklarında araçsallaştırmacı bir yaklaşımın açığa çıktığını ve “kendi iktidarını perçinlemeye yaradığı ölçüde kabul edileceği”nin görüldüğünü ifade etti. Doğanay, “Bugün iktidarının doruk noktasında olduğunu düşünüyor olmalılar. Dolayısıyla bunların hiçbirine de gerek kalmamış gibi davranıyorlar. Herhangi bir şekilde atılacak adım, geri adım atmak olarak görülüyor” diye konuştu.

Doğanay’a göre bu süreçte AK Parti'nin kendisi değişip dönüşürken seçmen ve seçmen davranışları da dönüştü. “Toplumsal yapıyı çökerten bir yol izledi” diyen Doğanay, iktidarın korkutarak, baskı kurarak ve basını engelleyerek bunu yaptığını söyledi. Doğanay, iktidarın süreç içerisinde öngöremediği noktayı ise şu sözlerle açıkladı: “Erdoğan çıkıp meydanlarda yaptıklarını işaret ederek ‘bunu gençlere anlatın’ diyor. Kendisi ve partisi yaşlanırken yeni bir seçmen kuşağı var. Bu grup dünyadan haberdar ve dünyayla bağı koparılmaya çalışılsa da bu mümkün değil. Buna karşılık her şeyi bir tarihte, geçmişte dondurmaya çalışan bir iktidar var. Seçim anketlerinin bütün o gösterdiği kopuş, özellikle genç seçmende söz konusu. Yıllarca ‘üç çocuk yapın’ diye seslendiler ama şimdi o çocuklar büyüdüler ve oy kullanmaya başladılar. Kendilerinin sandığa gidip oy basmaktan öte bir değerinin olmadığını düşündürten bir iktidarla, bir siyasi partiyle nasıl ilişkilenecekler? AK Parti çağa ayak uyduramadı.”

‘AK PARTİ KAZANSA DA KAYBETSE DE ÇIKIŞI YOK’

Doğanay’a göre, 21 yılı geride bırakan AK Parti’nin gelecek seçimlerde kazansa da kaybetse de bu “olumsuz” tablodan çıkışı mümkün değil. Başkanlık sistemi nedeniyle AK Parti’nin siyasi parti olarak varlığından feragat ettiğini belirten Doğanay, “Bir iktidar partisi için sistem bu şekilde kurulduğundan o iktidar partisinin bir varlığı da kalmamış oluyor. Milletvekillerinin seçmenle ilişkilenememekten ötürü şikayetleri de bize bunu gösteriyor” dedi. Doğanay sözlerini şöyle sürdürdü: “Seçimi kaybederse yine bir çıkış yolu yok. Erdoğan’ın ardından başka bir lideri, partinin tabanı kabul etmeyecektir. Sonuç her ne olursa olsun, Türkiye için bir çıkış yolu var ama AK Parti için bence çıkış yolu yok.”

‘AK PARTİ ÇÖKÜŞ DÖNEMİNİ YAŞIYOR’

Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi (TEAM) Direktörü Ulaş Tol’a göre ise, kurumların ve yapıların “yaşam döngüsü” denilen bir dönüşüm çerçevesi var. Kurumların önce kendi markasını inşa ederek bir çıkış yaptıklarını, büyüme dönemi ve olgunluk dönemi yaşadıklarını belirten Tol, düşüş döneminin iyi yönetilememesiyle çöküşün beraberinde geleceğini söyledi.

AK Parti’nin 21 yılına bakıldığında bu evrelerden geçtiğini, hızlı bir çıkış, büyüme dönemi, olgunluk dönemi yaşadığını ve düşüşe geçtiğini ifade eden Tol, “Belki de günümüzde çöküş döneminde olduğunu söyleyebiliriz” değerlendirmesinde bulundu.

AK Parti’nin ‘çöküş’ döngüsüne girmesinin olgunluk dönemini iyi yönetememekle ilgili olduğunu ifade eden Tol şunları söyledi: “Siyaset kurumları çıkış ve büyüme döneminde daha kapsayıcı, halka daha yakın ve farklı kesimleri gözeten yapılar olmaya çalışırlar. Çünkü çok özgüvenli değillerdir. Ama olgunluk döneminde eğer ‘Ben ne yapsam olur artık’ gibi bir düşünceye geçerlerse ki buna siyasette ‘güç zehirlenmesi’ de diyoruz, bir otoriterleşme gelir. Bu otoriterleşme döneminde düşüş sinyallerini de almazsa, düşüş kaçınılmaz olur. Bu dönemde gemiyi terk etmeye başlayan kadrolar olur. Tüm bunlar AK Parti’de yaşandı. Düşüş dönemine uzun bir süredir girdi, şimdi de çöküş dönemini yaşıyor.”

‘RÜZGÂRI ARKASINA ALDIĞI İLK DÖNEMİN AKSİNE RÜZGÂRA KARŞI DURMAYA ÇALIŞIYOR’

Ulaş Tol’a göre AK Parti büyüme ve çıkış döneminde iyi bir konjonktüre denk gelmişti. Koşullar da partiyi destekledi ve rüzgârı arkasına aldı. Bu dönemde AK Parti’nin “gönül bağını” iyi kurduğunu, AK Parti’ye oy verenlerin “kalbi duygularıyla” oy verdiğini belirten Tol’a göre, bu dönemde kutuplaştırıcı olan AK Parti değil, muhalefetti. AK Parti siyasetinin iyi bir kadro ve hikmete dayandığını, bir adım attıklarında, “Bunun bir hikmeti vardır, boşuna yapmamışlardır” söyleminin açığa çıktığını belirten Tol, bir süredir bu faktörlerin tersine döndüğünü dile getirdi: “Koşullar onları desteklemiyor. Bunun yanında AK Parti de koşullara ayak uyduramıyor. Rüzgârı arkasına aldığı ilk dönemin tersine rüzgâra karşı durmaya çalışıyor. Dünyada ekonomik sorunlar var ama atılması gereken ekonomik adımların tersi adımlar atılınca iyi bir yönetim performansı sergileyemedi ve halk da bunu gördü. Gönül bağı koptu. Halkı yakından takip etmiyor ve ‘bizi anlamıyor’ söylemleri açığa çıktı.  Saha gücünü kaybetti. Temiz siyaset algısını da tamamen kaybetti. Kapsayıcılığını da yitirdi. Bir de ilk dönemler muhalefet daha kendi doğrularıyla hareket eden, AK Parti ise istişareye dayanan bir siyasi performansı topluma aksettiriyordu. Bu da tersine döndü. Kendi doğrularıyla hareket eden bir iktidar var.”

‘DÜŞÜŞÜ TERSİNE ÇEVİRMEK ÇOK MÜMKÜN GÖZÜKMÜYOR’

Muhalefetin AK Parti’nin çıkış ve yükseliş dönemlerinde bu durumu “aczi bir durum” olarak algıladığını ve reddettiğini belirten Tol’a göre muhalefet, uzun süre seçmeni kazanılacak bir özne olarak görmedi. Tol, AK Parti karşısında muhalefetin “kabullenilmiş çaresizlik moduna” büründüğünü, bu durumun 2019’daki yerel seçimlerin ardından tersine döndüğünü belirterek şunları söyledi: “İktidarda hikmet kaybı olurken muhalefet daha hikmetli davranmaya başladı. Kutuplaştıran taraf olmaktan birleştirici taraf olmaya yöneldi. Dindar, milliyetçi, seküler çevreler bir araya gelip birlikte davranabilmeye başladı.”

AK Parti’nin en zor seçimiyle karşı karşıya olduğunu ifade eden Tol, AK Parti’nin yakın gelecekte değişim sergileyip sergilemeyeceğine ilişkin sorumuza ise şu yanıtı verdi: “Siyasi davranışın arkasında bir rasyonel vardır ve onu anlamak gerekir. O rasyoneli kaybettikleri için bu düşüşü tersine çevirmeleri çok mümkün gözükmüyor. AK Parti’de 2018’den bu yana düşüş eğrisi var. Bu dönem içerisinde birçok hamle yapıldı ama rastgele ve stratejisiz hamleler ola geldiği için de düşüşü durdurmadı. Örneğin, milli duyguları desteklemek amacıyla Ayasofya’nın açılması, milli arabanın çıkarılması, çeşitli uluslararası harekatlar bu adımlara örnek. Yönetime Erdoğan el koyuyor, yönetim güçlenecek hissi uyandırıyor ama öyle gitmiyor. Dönem dönem doğal gaz bulunması, seçim yasasının değişmesi gibi hamleler görüyoruz. Ama bunların toplamı stratejik akla oturmadığı için de net bir dönüş alamıyorlar. Bundan sonrası muhalefetin ne yapıp yapmayacağına, hata yapıp yapmayacağına bağlı kalıyor. AK Parti hala birinci parti, bu düşüş eğrisi devam ederse onu da kaybedecek.”

'HÂLÂ CİDDİ ANLAMDA KAMUOYU DESTEĞİ VAR'

Optimar Araştırma Başkanı Hilmi Daşdemir’e göre ise başta ekonomik zorluklar olumsuzluk yaratsa da AK Parti’nin bunları aşma potansiyeli var. Erdoğan’ın “devrimci” bir lider olarak ortaya çıkmasıyla Türkiye’de birçok değişim ve kalkınmaya imza atıldığını söyleyen Daşdemir, yine Erdoğan’ın, diğer liderlerden ayrı olarak darbe girişimleri ve buna benzer olaylardan ders çıkardığını, bu tarz girişimlere karşı duruş sergilediği için toplum desteğinin sürdüğünü kaydetti.

Erdoğan’ın 21 yıllık iktidar döneminde “doğru çıkarım” ve “argümanlarla” seçmene gittiğini, bu sayede desteğin artarak devam ettiğini belirten Daşdemir, “Şu an ekonomik anlamda bir sıkışmışlık olsa da Erdoğan’a destek, en yakın rakibinin iki katı düzeyinde” dedi.

Daşdemir sözlerini şöyle sürdürdü: “Seçilebilir mi, onu zaman gösterecek. Hâlâ ciddi anlamda kamuoyu desteği var. Bunun en temel sebebi toplumun değerlerini bir şekilde dillendirmesi, bir refah toplumu oluşturması. AK Parti’nin başarı hikayesinin ardında en büyük yatan etken budur. Çözüm süreci, Alevi açılımı, Cemevi’ne gitmekten kaçınmaması, Kürtlerin geçmişteki taleplerinde hiç kimse bir şey yapmazken, orada da devrimci girişimlerde bulunması... Doğu ve Güneydoğu’da yapılan araştırmalarda yaşanan sorunlara çözüm bulacak lider konusunda Erdoğan’ın ismi ilk akla gelenler arasında. Bu da bu süreç için oldukça önemli bir etken.”

‘SÖYLEM ANLAMINDA AK PARTİ MUHALEFETİN GERİSİNE DÜŞTÜ’

Daşdemir’e göre 2023 yılında yapılması beklenen seçim AK Parti’nin “büyük oranda” en zor seçimi ve bu seçimin “Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılının devamı niteliğinde” olduğu için sembolik de bir anlamı var.

AK Parti’nin zorluğu rahat bir şekilde aşabilme ihtimalinin ve potansiyelinin olduğunu söyleyen Daşdemir’e göre, AK Parti yapmış olduğu hizmetleri yeteri kadar anlatamıyor. Söylem ve gündem belirlemede AK Parti’nin muhalefetin gerisine düştüğünü belirten Daşdemir, “Erdoğan’ın tüm ekonomik sıkışmışlığa rağmen elinin çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Özellikle uluslararası siyaset alanında yaptıklarının kendisini rahatlatacağını söyleyebiliriz. Ekonomide de birazcık iyileşme şartıyla önümüzdeki seçimde ipi göğüsleyen lider olabilir” ifadelerini kullandı.

‘AK PARTİ ESKİ SİSTEMLE DEVAM EDİYOR OLSAYDI DAHA AZ KAN KAYBEDERDİ’

MAK Danışmanlık Başkanı Mehmet Ali Kulat’a göre, AK Parti iktidara geldiği dönem birçok zor şeyi başardı. Türkiye’nin ciddi altyapı sorunlarının bu dönemde çözüldüğünü, başörtüsü ve imam hatip okulları gibi “28 Şubat’ın yansıması sorunlar” karşısında ciddi adımlar atıldığını belirten Kulat, “Türkiye ilk on yılı çok başarılı, ikinci 10 yılı gittikçe kan kaybeden bir iktidarla karşılaştı” dedi.

AK Parti’nin zor bir sürece girdiğini, kamuoyu araştırmalarında halen birinci parti konumunda olsa da rakiplerinin kendisine yaklaştığını belirten Kulat, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesi büyük bir siyasi dezavantaj oluşturdu. Kanaatimce AK Parti eski sistemiyle devam ediyor olsaydı daha az kan kaybedebilirdi. İttifaklara kendisini zorlaması, kendisinin de yapısal ciddi değişimlere uğramasına neden oldu. Hem kendi ortaklarını dikkate alması hem de rakiplerini dikkate alması bir siyasi parti için kolay bir süreç değil” dedi.

‘MUHALEFETİN UMUT VERMESİ, ÇÖZÜM SUNMASI GEREKİYOR’

AK Parti'nin, “seçim kazanma kabiliyeti yüksek bir parti” olmasının yanında gelecek seçimlerin “en zor sınav” olacağını ifade eden Kulat’a göre, kısa süre içerisinde olacak bir seçimde iktidarın bu durumu toparlaması çok mümkün değil. Muhalefetin bu dönemde dile getirdiği “memleket bitti, vatandaş perişan” söylemlerinin seçimi kazanmak için yeterli olmayacağını belirten Kulat sözlerini şöyle sürdürdü: “Muhalefetin asıl yapması gereken Türkiye’deki temel hak ve özgürlüklere yönelik vaatlerini güçlendirmek. Aksi takdirde seçim kazanma becerisi çok yüksek bir Recep Tayyip Erdoğan ve çok deneyimli siyasetçi Devlet Bahçeli bu seçimi kolay kolay muhalefete vermeyecektir. Dolayısıyla muhalefetin insanlara politikanın yanı sıra umut da vermesi, çözüm önerilerini sunması gerekiyor. İktidarın ekonomiyle ilgili atacağı bir iki adımla muhalefetin ekonomiyle ilgili tezleri alabora olabilir. Onun için meseleyi sadece ekonomide tutmak yeterli değil. Muhalefetin çok daha güçlü argümanlar geliştirmesi gerekiyor.”